Varsa Şekliniz Türkiye'ye Bekleriz
Türkiye Cumhuriyeti, henüz 100. yılını doldurmamış bir ülke
olmasına rağmen gelişmişlik konusunda önemli aşamalar kat etmiştir. Günümüzde
Türkiye, Orta Doğu ve Balkanlar'da önemli bir coğrafi güç olarak dikkate
çekmektedir ve G20 ülkelerinin de önemli unsurlarından birisidir. Fakat tüm bu
olumlu gelişmelere rağmen, uzun yıllardır "gelişmekte olan ülke"
kategorisinden sıyrılmayı başaramamıştır. Bana göre bunun iki önemli nedeni
vardır: niteliğe değil niceliğe önem verme ve nedene değil şekle yoğunlaşma.
Öncelikle, son 20 yılda ülkemizdeki üniversite sayısında önemli bir artış
olduğu su götürmez bir gerçektir. Buna paralel olarak artan üniversite öğrenci
kontenjanları genç nüfusa bir üniversitede okuma ve kendisi geliştirme
imkanları sunmaktadır. 2002 yılında 76 olan üniversite sayısının günümüzde
168'den fazla olduğu düşünüldüğünde, ülkedeki gelişmişlik ve iş gücü oranında
olumlu yönde bir artış gözlenmesi beklenmektedir. Öte yandan, yeterli altyapı
ve üstyapı çalışmaları oluşturulmadan açılan üniversiteler, akademik anlamda
ülkemizdeki kısırlığa "üniversite-bilimsel" makale oranı baz
alındığında kötü yansıdığı gibi, yetiştirilen öğrencilerin kalitesini de
düşürmüştür. Örneğin, üniversitelerin edebiyat fakültelerinde sınıf mevcutlarını
50-80 kişi arasında tutmak ve zemine sabitlenmiş sıralarla bu öğrencilerden
fikirlerini sınıf ortamında tartışmayı beklemek veya hocadan sınıftaki her
öğrenciye eşit ilgi göstermesini beklemek ve performans ödevleri ile öğrenciyi
okul dışında dahi sosyal bilimler sınırları içerisinde tutmasını beklemek
hayalcilik değil de nedir? Buna ek olarak, artan öğrenci sayısına uygun olarak
planlanmayan özel sektör ve kamu çalışma alanları ise maalesef üniversite
öğrencilerini gerektiği gibi istihdam edememe sorununu beraberinde
getirmektedir. Yalnızca üniversite sayısını ve öğrenci kontenjanını arttırarak
ülkeden daha iyi yazar, eleştirmen, mühendis, iktisatçı çıkmasını beklemek,
yani niteliğe önem vermeden niceliğe bağımlı olmak Türkiye'yi bir otuz yıl daha
gelişmekte olan ülke olmaktan bir adım öteye götüremez.
Gelelim güzel ülkemizin bana göre ikinci en büyük sorununa: şekilcilik. Türkiye
birden plansız olarak geliştiği için, Batıyı örnek alarak yaptığı uygulamaların
çoğu toplum tarafından tam manasıyla kavranamamış ve sadece şekilde kalmıştır.
Bunun en akla gelen örneği Türk Eğitim Sistemi'dir. Ülkemizdeki eğitim
sisteminin Batıyı özellikle ABD'yi örnek aldığı bilinmektedir. Eğitim
bilimlerinde kullanılan bir çok teknik Batılı yazarlar tarafından kendi ülkelerindeki
gereksinim ve uygulamalar gözlenerek üretilmiştir. Ülkemiz de muasır
medeniyetler seviyesini yakalamak adına bu yöntem ve teknikleri uygulamaya
çalışmaktadır. Fakat, kopyala ve uygula mantığı güdülerek alınan bu bilimsel
çalışmalar, ülkemiz koşulları dikkate alınmadığı için sadece teoride kalmakta
ve öğretmenler tarafından pratiğe dökülememektedir. Bizdeki sınıf mevcutlarının
yer yer 30'ları bulması ve toplumun sosyo-kültürel yapısı düşünüldüğünde zaten
aksi de mümkün değildir. Örneğin, yabancı dil öğrenmedeki başarısızlık
ülkemizin henüz çözüme ulaşmayan sorunlarından birisidir. Şeklen bakıldığında
Türkiye'deki öğrenci de aynı Batılı bir ülkenin öğrencisi gibi kağıt üzerinde
"communicative method" kullanılarak öğrenci merkezli, konuşma,
dinleme ve yazma becerilerine eşit ağırlık verilen ve dilbilgisi üzerinde aşırı
zaman kaybının olmadığı bir eğitim programında eğitim görmelidir. Fakat merkezi
bir eğitim sistemi ile üniversitenin kazanıldığı ve bu sistemde sayısal, eşit
ağırlık ve sözel alanlarında yabancı dile yer olmadığı bir yerde İngilizce
öğretmeninin dersin önemini aileye ve öğrencilere kavratmadaki başarısı çok
sınırlıdır. Buna ek olarak, yüksek sayıdaki öğrenci sayısı ile sınıf yönetimini
sağlamak bile başlı başlına büyük bir işken, öğretmenden her çocuk ile konuşma
pratiği yapması veya sınıfta sessiz bir ortamda dinleme çalışması yapmasını
beklemek akıl karı bir iş midir? Bunun sonucunda ülkemizdeki yabancı dil
öğretimi Batıyı taklit eden "şekilci" bir sistem olmaktan öteye
gidememektedir.
Sonuç olarak, Türkiye'de gelişmiş bir ülke için yapılması gereken en önemli
şeylerin başında ülkemiz sorunlarına uygun ve aceleci olmayan, gerçekçi bir
plan yapılmalıdır. Bu plan 5 yıl ile sınırlı kalmamalıdır ve keyfi
değiştirilmemelidir. Planı yaparken atılacak adımların sayısına değil
kalitesine önem verilmeli ve de bunların uygulanabilirliği yani şekilde (
teoride ) kalmaması dikkate alınması gereken başlıca etmenlerden olmalıdır.
Cengiz Güler
PAU İngiliz Dili ve
Edebiyatı
Bir kişi çok şey değiştirebilir, belki de o bir kişi sizsinizdir efendim :)
YanıtlaSil